HİPERBARİK OKSİJEN TEDAVİSİ (HBOT)
Hiperbarik Oksijen Tedavisi Otizmin tedavisinde ağır metallerin ve diğer toksinlerin beyinden ve organlardan temizlenmesi tek başına her zaman yeterli olmamaktadır. Ağır metaller ve diğer toksik bileşiklerin birikmesi nedeniyle, organlarımızda özellikle de beynimizde uzun süredir yetersiz ve düşük düzeyde fonksiyona katılan hasarlı alanlar mevcuttur. Bu hücreler yeniden aktive edilmelidir. Hiperbarik Oksijen Tedavisi ile hem beyin hem de sindirim sisteminin onarımı 1972 yılından beri ABD’de Dr. Richard Neubauer’in öncülüğünde başarı ile uygulanmaktadır.
Hiperbarik Oksijen Tedavisi basınç odası içerisine alınan hastaya %100 oksijen solutulması esasına dayanan bilimsel ve modern bir tedavi yöntemidir. Yüksek basınçta solunarak dokulara taşınması sağlanan oksijen dokunun oksijensiz kalmasının yol açtığı akut veya kronik bir çok hastalıkta tedavi edici özeliği vardır. Uygulama sırasında çözünen oksijen doku oksijenizasyonunu arttırarak yeniden fonksiyone olmalarını sağlar.
Basınç altındaki oksijenin iki temel etki mekanizması vardır; Mekanik etkisi ve Artmış parsiyel oksijen basıncının etkisi.
Mekanik etkisini Boyle-Mariotte Kanunu’na göre oluşturur. Sabit sıcaklık altında, gazların hacimleri basınçlarıyla ters orantılıdır; basınç arttıkça gazların hacmi küçülür. Böylece belli bir yere kadar küçülen kabarcığın vücuttan taşınması kolaylaşır. Kabarcık vücuttan atılırken dokunun kanlanması yeniden sağlanabilir.
Artmış parsiyel oksijen basıncının etkisi ise Henry Kanunu’na göre oluşturur. Sabit sıcaklıkta bir sıvı içinde çözünen gaz miktarı, o gazın parsiyel basıncı ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla, gazın parsiyel basıncı arttıkça sıvıda çözünen miktarı da artar.
Hiperbarik Oksijen Tedavisi bu sayede etkisini dört şekilde gösterebilir
Antihipoksik etki: Hiperbarik Oksijen Tedavisi uygulaması sırasında başta kanın sıvı kısmı olan plazma olmak üzere, lenf sıvısı ve beyin-omurilik sıvısı gibi diğer sıvı ve dokularda oksijenin yüksek oranda çözünmesine bağlıdır. HBOT bu sayede doku hipoksisini önleyerek iyileştirici etkisini gösterir.
Antiödem etki: Oksijenin damarları büzüştürücü etkisiyle toplam kan akımı azalır. Ayrıca, oksijensiz kalma nedeniyle artan kılcal damar geçirgenliği HBOT sayesinde düzenlenir, damar dışı alana sıvı geçişi önlenir ve böylece ödem geriler.
Antitoksik etki: Hiperbarik Oksijen Tedavisi Clostridium cinsi bakterilerin ekzotoksin üretimini baskılayarak gazlı gangrende yaşam kurtarıcı etki gösterir. Ayrıca başta karbonmonoksit zehirlenmesi olmak üzere siyanid, hidrojen sülfid ve karbontetraklörür zehirlenmelerinde ana veya yardımcı tedavi ajanı olarak kullanılır.
Antibakteriyel etki: Hiperbarik Oksijen Tedavisi doğrudan veya dolaylı yoldan antibakteriyel etki sağlar. Ayrıca bazı antibiyotiklerle de sinerjik etki gösterir.
HBOT yüksek basınç altında iken öngörülen miktarlarda saf oksijen solunması yöntemidir. Bu yöntem normal basınçta (yani 1 atmosfer basınç altında) çok miktarda oksijen alınması anlamına gelen hiperoksijenizasyon ile karıştırılmamalıdır.
Hiperbarik Oksijen Tedavisi’nin etki mekanizması
Alyuvarlardaki hemoglobin kandaki oksijenin %97’sini taşır. Geri kalan %3 ise kanın sıvı kısmında (serum) taşınır. 1 gram hemoglobin 1.34 mL oksijeni bağlar. Hemoglobinin oksijen taşıma kapasitesi daha fazla arttırılamayacağından, normal şartlarda dokuya taşınan oksijen miktarı da arttırılamayacaktır.
Eritrositler doku hücrelerine son derece sınırlı düzeyde oksijen verir (pO2: 40mmHg). Buna kısmi oksijen basıncı denir.
Yaralanmalar, enfeksiyonlar ve diğer hastalıklar sırasında dokulara giden oksijen nerdeyse sıfıra iner. Oksijen akımındaki bu azalmaya iskemi denir. Doku tahrip olur ve iyileşme gecikir.
Araştırmalar pO2 80mmHg’ye kadar yükselmedikçe doku iyileşmesinin zorlaştığını veya gerçekleşmediğini göstermektedir. Oda basıcında yani 1 atmosfer basınç altında iken verilen oksijen %100 olsa bile pO2’nin 80mmHg’ye yükselmesi mümkün olmamaktadır. Bunun nedeni alyuvarların oksijene doyması ve daha fazla oksijen taşıyamamasıdır.
Sadece erimiş oksijen pO2’yi artırabilir. Sağlıklı bir insanın 100mL kanında alyuvarlardaki hemoglobine bağlı 19mL, kanın sıvı kısmında (plazma) ise 0.3 mL erimiş oksijen bulunur. Hemoglobindeki oksijen neredeyse doymuştur (%98). Alyuvarlardan doku hücrelerine geçen oksijen son derece sınırlı düzeydedir (pO2: 40mmHg). Basınç arttırıldıkça plazmadaki erimiş oksijen miktarı da artar. Artan oksijen hacmi, dokuya ulaşan oksijen basıncını (pO2) 200mmHg’ye kadar yükseltebilir.
Basınç odasında, normalin iki katı yüksek basınçta oturulduğunda, bu ortamda %100 oksijen alınıyorsa normalin 10 katı oksijen alınmış olur. Önce alyuvarlardaki hemoglobin oksijenle doyar. Fazlası ise plazmaya geçer. Bu fazlalık doku oksijen seviyesini artırır. Doku oksijen seviyesini artınca (pO2) enflamasyonun iyileşmesi çabuklaşır. İşte HBOT pO2’yi arttırarak, tedavi için gerekli düzey olan 80mmHg’ye kadar yükselmesini sağlamaktadır.
Hiperbarik oksijen tedavisi’nin nörolojik hastalıklardaki akut ve kronik etkileri
– Beyin ödemini azaltır
– Kan beyin setti ve hücre zarı fonksiyonlarını düzeltir
– Serbest radikalleri temizler
– Trombüsü azaltır
– Uzun süreli uygulanmazsa, Antioksidan etkilidir
– Kök hücre oluşumunu artırarak yeni sinir hücrelerinin yapımını sağlayabilir.
– Yeni damar oluşumunu artırır
– Bağırsak florasının düzelmesine yardımcı olur.
– Antienflamatuar etkilidir.
24 saati aşan oksijen tedavilerinde epitel hasarı olur. Bu durum serbest oksijen radikallerinin ortaya çıkmasına bağlıdır. Bu nedenle bazı hekimler HBOT’un serbest oksijen radikallerini artıracağını ileri sürerler. Halbuki nörolojik hastalarda uygulanan HBOT kısa sürelidir (genellikle 1 saat) ve bu süre içinde serbest oksijen radikallerini artırmaz. Tam tersine serbest oksijen radikallerinin artmasına neden olan hipoksidir. HBOT hipoksiyi azaltarak serbest oksijen radikallerini de azaltır.
HBOT esnasında uygulanan basınç da önemlidir. 2 saati aşan süre ile 2.5 ATA ve yukarısı uygulanırsa konvülsiyonlara sebep olabilir. Ancak HBOT nörolojik hastalarda genellikle 1.5-1.7 ATA arasında, daha önce konvülsiyon öyküsü olanlarda ise 1.3 ATA gibi daha da düşük basınçlarla ve daha kısa seans sayı ve süresi ile başlanarak uygulanır.
Bu tedavinin uygulandığı kabinler genellikle küçük bir denizaltıya benzemektedir. Ancak bu kabinler (hiperbarik oda) karada çalışmaktadır ve kabin içi basınç kompresörlerle arttırılarak sahte bir dalış işlemini gerçekleştirmektedirler.
Hiperbarik Oksijen Tedavisi ile hiçbir ekstra enerji harcanmasına gerek kalmaksızın kan akımındaki oksijen oranı yükseltilebilir. Sadece yarım atmosferlik bir basınç artışı ile yapılacak bir HBOT’nde beynin hasar görmüş hücrelerinin oksijenden yararlanması 10 kat arttırılabilmektedir.
Hiperbarik Oksijen Tedavisi yapılacak çocukta aşağıdaki faktörler göz önüne alınmalıdır.
• Basıncın düzeyi (ATA)
• Seans sayısı
• Seans süresi
• Diğer amaçlar için belirlenmiş protokollere otistik çocuklar dahil edilmemelidir.
• Çocuğun ihtiyacına göre belirlenmelidir.
• Evde oksijen tüpü ile çocuklara oksijen solutulması kesinlikle denenmemelidir.
• Hiperbarik Oksijen Tedavisi, sadece bu dalda eğitim almış, hekim ve teknisyenlerce uygulanmalıdır.
• Aşırı miktarda oksijen alınmasının beyin için zararlı olabileceği unutulmamalıdır
HBOT’den önce beyin SPECT’i
HBOT’den sonra beyin SPECT’i
Dr Cem Kınacı ve arkadaşlarının “Undersea and Hyperbaric Medical Society” tarafından 2009 yılında Las Vegas’da gerçekleştirilen bilimsel toplantıda yaptıkları sunumda Hiperbarik Oksijen Tedavisi ile %80’in üzerinde olguda bir ilerleme sağlanabildiği gösterilmiştir.
D.Stem cell (kök Hücre)
Kök hücre tedavisi Otizmin tedavisinde çok yeni bir yaklaşımdır. Metobolizmayı,bağışıklık sistemini etkileyen hasar görmüş hücrelerin ve dokuların kök hücre vasıtasıyla yenilenip daha iyi fonksiyona katılmasını sağlama pirensibine dayanmaktadır.
otizm tedavisinde de kullanılmaya başlanan kök hücreler tüm vücut organları ve sistemleri ve her şeyden önce beyin fonksiyonlarını iyileştirmeyi hedeflemektedir. Otizmli beyinde hafıza, konsantrasyon, dikkat, konuşma vb alanlarda sıkıntılar olduğu bilinmektedir. Kök hücre tedavisi beyne kan ve oksijen akışını (gelişmiş perfüzyon) artırır, hasarlı nöronu değiştirir ve yeni damarların oluşumunu uyarır ve bir süre sonra beyaz ve gri cevherde restorasyonla sonuçlanır . Mezenkimal kök hücrelerinin bağışıklık sistemini geliştirerek inflamasyon sonlandırabildiği bazı vakalarda gösterilmiştir. Kök hücreler temporal lob ve beynin diğer bölgelerindeki kan akışını hızlandırır, böylece hipoksik dokuda yeni hücre oluşumuna yardımcı olurlar.
Ancak Kök hücre tedavisi Otizm de deneysel çalışmadan öteye gidememiştir.Henüz çok açık %100 yüz güldürücü sonuçlar alınamamaktadır. Bunda her otizmli bireyin birbirinden farklı sorunlara sahip olmasından ve genetik alt yapılarının farklılığı olsa gerek diye düşünmekteyim.
Kök hücre :
Organizmadaki her hücre, doku ve organın kaynağı olan kök hücreler; biz yaşlanırken bozulan, yorulan, hasarlanan ya da hastalanan dokuları yenilerler. Kök hücreler kendilerini yenileme yeteneğine ve organizmanın bir çok farklı hücresine dönüşebilme özelliğine sahiptirler.
2000’li yıllar sonrasında kök hücre tedavisi yapılan araştırmaların ivme kazanması ile üzerinde en çok tartışılan, konuşulan konulardan biri haline gelmiştir.
Kök hücre tedavisinde kök hücre içeriği 3 farklı şekilde temin edilebilmektedir.
• Embriyonik kök hücreler
• Fetal kök hücreler
• Erişkin kök hücreler
Fetal kök hücre:
Embriyo döllenmeyi takiben yaklaşık 7-8 haftalık iken “fetüs” gelişimin 4-5. haftasında embriyonik germ hücreleri yumurtalık ve testislerde yumurta ve sperm oluşumunu sağlarlar. İzolasyon ve kültür sonrası bu germ hücrelerinin blastosit hücre kümesi içindeki hücrelerden elde edilen kök hücrelerlerdir.
Bununla birlikte bazı çalışmalarda saptanan kanıtlar embriyonik germ hücrelerinin farklı hücre tiplerine dönüşebilme yeteneklerinin daha sınırlı olabileceği de gösterilmiştir.
Embriyonik kök hücre: Döllenmenin ardından “zigot” dediğimiz iki hücreli oluşumdan embriyonik kök hücreler gelişmektedir. Döllenmeden sonra yaklaşık 5 gün içerisinde yaklaşık 150 hücreli “blastosit” denen içi boş bir küre meydana gelir .İçinde 2 tip hücre bulumaktadır.
-trofoblast
-merkezde bulunan hücre kümesi.
Merkezdeki hücre kümesi bir araya gelip embriyonik kök hücreyi meydana getirirler. Embriyonik kök hücreler de tüm yetişkin hücre tiplerine dönüşebilme yeteneğne sahiptirler.
Erişkin kök hücre:
Doğumdan sonra insan ya da hayvanlarda gelişen dokularda bulunurlar. Bu hücreler en uygun kemik iliğinden elde edilirler. Kemik iliği genelde üst kalça kemiğinin arkasında ki kemik bölümünden alınır. Kemik iliğinde;
-hematopoetik kök hücreler: kanı oluştururlar.
-endotelyal kök hücreler : vasküler sistemi(arterler ve venler) oluştururlar.
-mezenkimal kök hücreleri : kemik, kıkırdak, kas, yağ ve fibroblastları oluştururlar.
Gibi farklı tipte kök hücreler yer alır.
Son dönemde kök hücrelerin birbirine dönüşebilme özelliği hakkında, bazı kök hücrelerin gelecekte şu an varolandan daha fazla hücre biçimlendirme özelliğine sahip olabileceği öne sürülmektedir. Sadece kanı şekillendirme özelliği bilinen kemik iliğindeki erişkin kök hücrelerin hasar görmüş karaciğer, böbrek, kalp, akciğer ve diğer organların yenilenmesine de katkı sağlayabileceğini bize göstermektedir.
Ancak bu konu da daha yeterince çalışma ve açıklık olmadığından bilim adamları ve aileler temkinli olmak durumundadırlar.
Kemik iliği ve mezenkimal kök hücreler dışında da erişkin kök hücre kaynakları vardır.
Göbek kordon kanı: Erişkin kök hücreler yeni doğanın göbek kordonu gibi kaynaklardan da sağlanabilir. Göbek kordonu beyin ve kemik iliğindeki benzer erişkin dokulara kıyasla daha kolay ulaşılabilir ve çoğalma potansiyeli daha yüksek bir kök hücre kaynağıdır.
Bebek dişi: Göbek kordon kanından ya da bebek dişinin altındaki etsi yapıdan alınan kök hücreler erişkinlerden elde edilen hücrelerden daha genç kök hücrelerdir. Kültür ortamında birçok erişkin hücreden daha fazla çoğalma yeteneğine sahip olan bu hücreler farklı dokuları meydana getirme özelliğine sahiptirler. Farklı hücre tipleri oluşturmadaki potansiyelleri kapsamlı şekilde araştırılmaktadır.
Yağ hücreleri: birçok merkezde yağ alma operasyonlarında elde edilen materyalden kök hücreler izole edilebilmektedir ve gerektiğinde kullanılmak üzere saklanmakatadırlar.
Öncelikli olarak kök hücre tedavisinde aşılması gereken engellerden biri çok çeşitli sayıda hücreyi içeren erişkin dokudaki kök hücrelerin tanımlanmasındaki zorluktur. Erişkin dokuda ender sayıda bulunan doğru kök hücre çeşidini saptamak için dikkatli ve özenli bir araştırma gerektirmektedir.
Genel olarak, embriyonik ve fetal kök hücrelerin erişkin kök hücrelerden daha kullanılabilir olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte, bilim adamları embriyonik kök hücrelerin özellikli hücrelere farklılaşması amacıyla gereken ortamı oluşturmak için çalışmaya devam etmektedirler. Embriyonik kök hücreler çok hızlı çoğalmakla birlikte bilim adamları bunların özellikli hücre olarak tamamen farklılaşması konusunda çok dikkatli olmak durumundadırlar. Zira kalıcı embriyonik kök hücreler kontrolsüz çoğalabilir ve tümör oluşumuna neden olabilir korkusu hakimdir. Ayrıca bu hücrelerin özellikli hücreler halinde farklılaşmasına neden olacak doğru koşulların oluşturulması gerekmektedir. Bu da çok fazla sayıda deneyin yapılması ile mümkündür.
Hücreler, hastanın kendi doku ve organları ile bütünleşmek ve vücudun doğal hücrelerinin ahengini işlevsel tutmayı öğrenmek zorundadır. Hasarlı beyin için hastaya enjekte edilen nöronlar beyin hücrelerinin karışık ağ yapısını ve bağlantılarını gerektiği gibi yeniden düzenlemek zorundadır.
Bazı Kök HücreTipleri Diğerlerinden Daha mı Avantajlıdır?
Bazı bilim adamları özel hücre tipleri ve özel doku ve organların nasıl oluştuğunu öğrenmek amacıyla gelişim(oluşum) sürecini daha iyi anlamak için kök hücreleri incelerler. Bu sayede çeşitli hastalıklara yol açan hücrelerde ne olup bittiğini anlamak için kök hücreleri araştırılmaktadır. Bu sayede kök hücre tipleri ile ilgili mevcut çalışmalar değerli bilgiler kazandırmaktadır. Farelerin kullanıldığı çalışmalardan elde edilen bilgiler sonucu farelerin embriyonik kök hücrelerinin erişkin farenin her dokusuna fayda sağladığı gözlenmektedir. Bilim adamları şimdi insan embriyonik kök hücre dizisinin doku onarımında başarılı potansiyellerini erişkin kök hücrelerle karşılaştırmaya çalışmaktadırlar.
Kök hücrelerde en umut verici konu farklı fonksiyonel erişkin hücre tiplerine dönüşebilme yetenekleri ve çok sayıda hastalığın tedavisinde hücre replasmanı için potansiyel kaynak olarak hizmet vermesidir. Böylece, doku dejenerasyonu olan her hastalık kök hücre tedavisi için (Parkinson ve Alzheimer hastalığı, omur ilik hasarı, felç yanık, kalp hastalığı, Tip 1 diyabet, osteoartrit, romatoid artrit, kas distrofisi ve karaciğer hastalığı) potansiyel aday olabilmektedir.
Buna ek olarak gözden alınan kök hücreler ile yapılan retinal rejenerasyon, hasarlı yada hastalıklı gözlerin olası tedavisinde öncü olabilir ve bir gün körlük tedavi edilebilir. Saç kök hücreleri de alınabilir ve saç hücresi rejenerasyonu ile saç kaybı olan insanlara yardım edilebilir.
Son günlerde erişkin kök hücrelerin kullanımıyla ilgili yeni olasılıklar ortaya çıkmakta, araştırmalar kişinin kendi hücrelerinin kan kadar farklı doku çeşitlerinde (beyin, kas, böbrek, karaciğer, pankreas) özellikli hücre çoğaltılabildiğini ortaya koydukça kendi kök hücrelerimizi vücut dışında çoğaltıp vücuda tekrar geri vererek tedavide kullanabilme ihtimalimiz yüksek görünmektedir. İnsan kordon kanı, nöral kök hücreler ve insan embriyonik kök hücre bankaları çeşitli ülkelerde kurulmuştur ve sayıları hızla artmaktadır. Kordon kanı tıpkı kemik iliği gibi kök hücre naklinde genetik ve kazanılmış hastalıkların tedavisinde hematopoetik kök hücre kaynağı olarak saklanmaktadır.
Düşük yapılmış fetüsten elde edilen nöral kök hücreleri beynin spesifik hastalıklarının potansiyel tedavisi için bankalarda saklanmaktadır. Embriyonik kök hücre bankaları da kısıtlı sayıda da olsa devlet kontrolünde embriyonik hücre saklamaktadırlar.
Kök hücre bankacılığında kök hücre saklama aşamasına gelmeden önce, örnek ile ilgili kalite kontrol prosedürlerinin sağlanması: kromozomal anomali, kök hücrelerin dondurulma-çözülme aşamasındaki yetenekleri, hastanın kök hücrelerine ihtiyacı halinde immün reaksiyonu, kök hücrelerde hastalığa neden olabilecek virüslerin bulunması, gerektiğinde gereken erişkin kök hücreleri üretme/oluşturma yetenekleri ve kök hücre sayısının yarar sağlayacak miktarda çoğaltma yeteneklerinin olup olmadığının araştırılması gereklidir .
KAYNAKLAR
1) www.oceanhbo.com
2) www.harchhyperbarics.com
3) Daniel A. Rossignol DA. Hyperbaric oxygen therapy might improve certain pathophysiological findings in autism. Medical Hypotheses 2007; 68 (6):1208-1227