Otizmde Tedavi

Otizmde biyomedikal tedavi yaklaşımları

Otizmde biyomedikal tedavi yaklaşımı, otizm salgınını, buzdağının görünen yüzü olarak değerlendirmektedir. Gelecekte bir dizi hastalığın salgın derecesinde artacağının habercisi olduğunu söylemektedirler. 

İşte bu yüzden yalnızca otizm dalgasını tersini çevirmek için değil aynı zamanda ilişkili hastalıklardaki benzer artışları önlemek için de hastalığın arkasında neler olduğunu anlamak ve bilinçli tercihler yapmak önemlidir.

Her derde deva tek bir ilaç, sihirli bir iksir yoktur. Birçok hastalık da bir mikrop ya da bir toksin gibi tek bir nedenden kaynaklanmaz. Pek çok farklı etken, hastalığın gelişimini etkilemek için birlikte hareket eder. Bu sebeple hastalığın nedenleri komplekstir ve bizim de ona karşı bütüncül bir yaklaşımda bulunmamız gerekir. Birçok insan, hatta birçok doktor bu karmaşıklığı kafa karıştırıcı bulsa da, basit tedaviler ve sağlık garantili günlerin mazide kaldığı gerçeği ile yüzleşmeliyiz.

Toplumumuzda, geleneksel düşünce, her sağlık problemi için bir “sihirli formül” olduğu ve eğer biz onu bulabilirsek problemin ortadan kalkacağı şeklindedir. Bu nedenle de milyar dolarlık endüstriler, yüksek bütçeli araştırmalar çabuk iyileşmeyi sağlayacak mucize ilacın peşindedir.

Genetik mutasyonların özel bir kombinasyonu, ağır metal toksisitesi, kronik viral/bakteriyel enfeksiyonlar ve dışardan aldığımız zehirlerin yarattığı nörokimyasal olaylar hasara uğramamış olsaydı otizm tipleri ve DEHB (Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozuklukları) ortaya çıkmayabilirdi.

Fakat ne yazık ki çıktı ve bu durumu tersine çevirmek için yola çıktığımızda bunun farkına varmalı ve tamamen düzelmese de zamanla daha iyi konuma geleceğini baştan kabul etmeliyiz.

Eğer her hastalığın tek bir nedeni ve tedavisi olduğuna egemen olan inancının ötesine geçersek, tedavi yaklaşımının da bizler kadar eşsiz ve bireysel olması gerektiğini anlayabiliriz. Hastalıklarımız daha basitken, tek bir faktöre hitap edip sağlığımızı geri kazanabiliriz.

Fakat Otizm tedavisi çok daha karmaşıklar ve çoklu faktörlere hitap etmemiz gereklidir.

2003’te Erika Check‘’ Nature’’ dergisinde şöyle yazmıştı: Tıbbın moleküler devrimi vadesini doldurmuştur. Şimdiye kadar, gen terapisinin ve ilişkili tedavilerin taraftarları, klinik pratiğini dönüştüreceğine bizleri inandırdılar. Bize, hatalı DNA’nın onarılarak ya da bulaşıcı mikropların genleri etkisizleştirilerek, hastalıkların genetik köklerinde iyileştirileceğini söylediler. Fakat bu yöntemlerin kliniklerde uygulanmasının zor olduğu hüsran verici şekilde anlaşıldı.

Hemen hemen bütün hastalıklar, geniş bir bağlamda çoklu faktörlerle, gerçekleşir. Belirli bir hastalığın gelişmesine neden olan birçok sebep arasında;
* Stres yükü, çevre
* Çevreden aldığımız toksinler
* Maruz kaldığımız enfeksiyöz ajanların toplam sayısı
* Altta yatan genetik yatkınlık ve
* Hangi yaşlarda etkilenmeye başladığımız vardır.

Risk faktörlerinin bu kombinasyonu kişiye ve zamana göre değişir, hareket eder. Bu yüzden bir sağlık sorununda payı olan bütün faktörleri tek tek ele almak önemlidir.

Bu karmaşık ortamda, artık dikkatimizi (ya da tedaviyi) tek bir faktörle sınırlama lüksüne sahip bulunmuyoruz. Yaklaşımlarımız bütün kritik faktörleri kapsamalıdır.

Enfeksiyöz Ajanlar + Stres + Toksinler + Genetik Yatkınlık =  SAĞLIK SORUNU 

 

Otizm gibi bir problemde, sıklıkla bilim adamları arasında , doğru yaklaşımın ne olduğu hakkında bir tartışma vardır. Her birinin sunacak sebepleri, bulguları vardır. Örneğin bir doktor, otizmde ana sorunun, kronik viral enfeksiyon olduğunu düşünebilirken bir başkası, metal toksisitesi üstüne odaklanabilir, üçüncüsü ise biyokimyasal metallotionein eksikliğini vurgulayabilir. Aslında hepsi haklıdır. İşte bu yüzden eğer nedensel faktörlerden birine birine odaklanırsak bir diğerini gözden kaçırabiliriz. Bütün bu yaklaşımlardan en iyi öğeleri almak ve onları çocuğun kendine özgü ihtiyaçlarına uyarlamak sinerjik bir etki yaratacak ve daha iyi sonuçlar almamızı sağlayacaktır.

Pek çok aile otizmli çocuklar ile yaşamanın sarsıntısını hissediyor. Bu tecrübe, başkaları tarafından kolayca tahmin edilecek bir durum değildir kuşkusuz. Ancak başına gelen bilir. Günlük mücadelelerin yanı sıra, az sayıdaki sakin zamanlarında kendi kendilerine sordukları birçok yanıtlanmamış soruları vardır.

“Neden benim çocuğumun başına geldi? Nasıl oldu? Ne yapmalıyız?”

Artık sihirli formüle inanamayacaksak, en iyi yaklaşım ne olmalıdır?
Nereden Başlamalı? Bir kez görüş açımızı bütüne bakmak için genişlettiğimizde, bu yeni alan pek çoğumuza çok geniş ve karmaşık gelecektir. Çocuklarını iyileştirmek için bu yolu izleyen ailelerin üstlendikleri bu mücadelenin sürat koşusu değil, bir maraton olduğunu baştan kabullenmemiz gereklidir. Unutmayalım ‘’sürat felakettir’’ Zira yolculuğunuzun hızını yavrunuzun uygulamalara cevabı ve siz belirleyeceksiniz.
Biyomedikal yaklaşımda kullanılan detoks, vitamin mineral takviyeleri, immüniteyi artırmak, HBOT ve benzerlerinden hangisini ya da hepsini uygularken aklımızdan çıkarmamız gereken bir gerçek vardır:
Diyetimizden ve çevremizden zararlı maddeleri uzaklaştırmak. Beslenme ile ilgili bölümde diyetimizde nelere dikkat etmemiz gerektiği ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

Vitamin ve mineral takviyeleri; Vitamin B12, Vitamin D ,Vitamin C, B grubu vitaminler, Vitamin K Magnezyum, Selenyum, Çinko ve Bakırın tedavide önemli yerleri vardır.
Ayrıntılı bilgileri biyomedikal testler, beslenme ve genetik baypas bölümlerinde bulabilirsiniz.

Serpilgül Vural Kınacı

Benzer Konular

Wordpress Social Share Plugin powered by Ultimatelysocial
error: İçerik Korumalıdır!